blank

Hatıralarla dolu bir heybe

TEODORA DONİ Hatıralarla dolu bir heybe

TEODORA DONİ
Hatıralarla dolu bir heybe
 

Ali Kemal Saran’dan “Omuzumda Hemençe”

Yazar bir arkadaşımla konuşmamızda elindeki kitabı yavaş yavaş okuduğunu söylüyordu. Tadını çıkara çıkara okumak istiyorum, hem yavaş okuyunca çabuk bitmez, diyordu.

Evet, daha çok küçük yaştan itibaren kitap okumayı çok seven ve hızlı okuyan biri olarak ilk defa yazar arkadaşımın yaptığı gibi ben de Omuzumda Hemençe’yi yavaş yavaş, tadını çıkara çıkara okudum.

Böylece 448 sayfalık ve büyük boy sayılabilecek bu hacimli kitabı okuyuşum çok uzun bir zamana yayıldı. Buna rağmen kitabın son sayfasına geldiğimde, a ne çabuk bitti, dedim. Sürüp gitmesini istediğiniz çok güzel bir rüyanın, herhangi bir sebeple uyandığınızda yarıda kesilmesinde hissettiğinize benzer bir duygu bu…

Kitabı elinize alır almaz şöyle hızlı bir şekilde bakınca hakikaten çok kıymetli bir eserle karşı karşıya olduğunuzu hemen anlıyorsunuz. Yazar, kitapta okuyuculara aktardığı bütün olayları bir de sayısız fotoğraf ve resmi belge ile desteklemiş. Sadece kendi arşivi ile yetinmemiş birçok kişinin ve çok az da olsa bazı kurumların arşivinden de yararlanmış.

Hatıralarla dolu bir heybe

sminden de anlaşıldığı gibi Omuzumda Hemençe Karadenizli bir yazarın eseri. Kitap, “Cumhuriyet Devrinde Bir Medrese Talebesinin Hatıraları” ancak sadece talebelik hatıraları değil.

Giriş bölümünde yazar, kitapta yer alan hatıraların, kendini bilebildiği erken çocukluk döneminden başlayarak yakın zamana kadar yaklaşık 70 yıllık bir ömrü kapsadığını belirtiyor. Yine giriş bölümünde niçin bu kadar kapsamlı bir kitabı yazmaya ihtiyaç duyduğunu da açıklıyor.

Oflu Mandan Hoca’dan Hacı Ferşad Efendiye kadar yörede yetişen ilim ve irfan erbabı pek çok kişinin geride yazılı bir eser bırakmamış olmaları nedeniyle unutulup gittiklerini söylüyor.

Yazar, başından geçen bazı olayların belki bir dönemin tarihine küçük çapta da olsa ışık tutacak öneme sahip olduğunu, bu düşünceyle belki gelecek nesillere ışık tutar ve güzel bir örnek olur diye, soluk izler bırakan hatıralarını kaleme aldığını belirtiyor.

Ali Kemal Saran, Omuzumda Hemençe’de mümkün olduğu kadar hatırladığı bütün ayrıntılara yer vermiş. Kendisinin de dediği gibi bazı ayrıntılar önemsiz gibi gözükse de dönemin sosyal ve ekonomik yapısının, düşünce sistemi ve kültürünün daha iyi anlaşılabilmesi için önemli veya önemsiz ayrımı yapmadan hatıralarını tüm ayrıntılarıyla kaleme almış.

Ali Kemal Saran’ın omzundaki hemençe hakikaten dolu dolu. Köyünün ekonomik ve sosyo-kültürel yapısından, efsane ve hikâyelere, adet ve geleneklerden, inanışlar ve deyimlere kadar oldukça özgün ve zengin bir kültür hazinesiyle dolu bir heybe.

Yazar kitapta tüm tahsil hayatını, Arapça eğitimini, hafızlığını,  evliliğini, askerliğini, kısacası yaşadığı acı tatlı bütün hatıralarını iç içe sıralamış.

Açıkçası kitabı okuyunca, acaba yazar okuyucudan bir şey saklamış mı veya bunu yazmayayım dediği olmuş mu gibi sorular bir an bile aklıma gelmedi.

Yayına hazırlanmasında, gözden geçirilmesinde oğullarının büyük emeği bulunan Omuzumda Hemençe’yi yazar rahmetli annesine ithaf etmiş. Kitapta anlattıklarından da anlaşılacağı gibi yazarın rahmetli annesi, yazar kadar övgüyü hak ediyor.

Bu fedakâr anne, yazarın çok küçük yaşta kaybettiği babasının vasiyetini yerine getirmek, oğlunu okutmak için çok uğraşmış. Bu uğraş kitaptan anladığım kadarıyla sadece maddi zorluklarla sınırlı kalmamış, aynı zamanda çok zeki ve bir o kadar da sevimli afacanlıkları olan bir çocuğun yetiştirilmesi söz konusu olmuş.

Kitabın isim altı olan “Cumhuriyet Devrinde Bir Medrese Talebesinin Hatıraları” cümlesini gördüğümde, ağır bir dilde yazıldığını düşündüğüm kitabın çok sıkıcı olduğunu sanmıştım, elbette ki kapağını açana kadar.

Yazar bazı bölümlerde öyle naif ve çocuksu bir dille hatıralarını anlatmış ki duygulanmamak elde değil. “Hasbelkader değnek kırıldığında da hocamızın gözüne girmek için istediği çubuğu gönüllü olarak fındıklıktan kesip getirmekten zevk alırdık. Hatta getirdiğimiz çubukla ilk defa bizlere siftah edildiği de olurdu.”

“Ramazanlıklarım ve maceralı kısa seyahatlerim” bölümünde de yazar evden kaçtığını,  İstanbul’u çok merak ettiği için rahmetli annesinin bütün ısrarlarına rağmen bir yolunu bulup hem hevesini gerçekleştirdiğini hem de “kıraat dersi” alma imkânı bulduğunu, aynı güzel üslupla anlatıyor.

Köy odasındaki sohbetlerde İstanbul’un kendisine masallar diyarı ve çok esrarengiz bir yer gibi geldiğini, en çok da Galata köprüsünü ve köprünün altında piyango bileti satan Uzun Ömer’i merak ettiğini öyle anlatıyor ki okuyucu olarak yazarla birlikte aynı duyguyu bütün yoğunluğuyla yaşıyor ve adeta o yıllara gidiyorsunuz.

Yazar İstanbul’da bir yıl kadar kaldıktan sonra köye dönmeden önce kendine en fiyakalısından kısa kollu bir gömlek, bir çift kundura, kareli ve dizlere kadar gelen renkli bir çift çorap ve kısa bir pantolon almış. Köye geldiğinde ise köylüler arkasından ”Güya hafız; tango pantol giyiyor” diyerek çok ayıplamışlar. Ali Kemal Saran ise bu ayıplamalara hiç aldırış etmemiş ve inatla o elbiseleri eskiyene kadar giymiş.

Kitabın “Sıbyan mektebi ve hafızlık öncesi eğitimim” bölümünde de ayrı bir sürprizle karşılaştım.

Şöyle ki, daha önce başka bir yazarın bir kitabında, eskiden çocuklara sayıları saymak için öğretilen bir tekerlemenin sadece başlangıcını okumuş bütün tekerlemeyi bulmak için epey uğraşmıştım. Daha sonra da yine o kitabın yazarından öğrenmiştim tekerlemenin devamını.

İşte o tekerlemenin bir başka hem de daha uzun versiyonuyla Omuzumda Hemençe’de karşılaştım ve bu benim için gerçekten sürpriz oldu.

Sıbyan mekteplerinde çocuklara temel İslami bilgileri öğretmek için bu tekerlemeden yararlanıyorlarmış:

–         Bir nedir?     Allah.

–         İki nedir?     Teyemmümün farzları.

–         Üç nedir?     Guslün farzları.

–         Dört nedir?     Abdestin farzları.

–         Beş nedir?     İslam’ın şartları.

–         Altı nedir?     İmanın şartları.

–         Yedi nedir?     Cehennemin kapıları.

–         Sekiz nedir?     Cennetin kapıları.

–         Dokuz nedir?     Hz. Peygamberin hanımları.

–         On nedir?     Aşere- i Mübeşşere, yani cennetle müjdelenen on Sahabi.

–         On bir nedir?     Hz. Yakup’un oğulları.

–         On iki nedir?     Namazın şartları.

Açıkçası ben bu tekerlemeyi birçoğunun bildiğini sanıyordum lakin yanılmışım, yeni neslin bundan hiç haberi yok. Ali Kemal Saran’ın dediği gibi kitapta bazı ayrıntılar belki önemsiz gibi görünebilir. Ancak sırf bu örnekten de anlaşılıyor ki kültürümüz ve inancımız bu önemsiz görünen ayrıntılarda gizli ve bu hatıralar geçmişten geleceğe uzanan birer köprü gibi.

Hatıralarla dolu bir heybe

Omuzumda Hemençe
Cumhuriyet Devrinde Bir Medrese Talebesinin Hatıraları
Ali Kemal Saran
Kurtuba yayınları – 448 sayfa
Birinci Baskı: Ocak 2009
 

2010 5. sayı / AYRAÇ dergisi

 

Share

BIR YORUM YAZIN

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir