blank

2011 de böyle geçti yine acılarla, kaygılarla…

TEODORA DONİ 2011 de böyle geçti yine acılarla, kaygılarla...

TEODORA DONİ
2011 de böyle geçti yine acılarla, kaygılarla…
 
Bir yılın daha son günlerindeyiz ve yine gazete yazılarının, televizyon programlarının, siyaset konuşmalarının birçoğunda dünya ve özellikle Türkiye için yıllık değerlendirmeler yer alacak. Yine "acılarıyla, sevinçleriyle bir yılı daha geride bırakıyoruz" diyerek o meşhur şablon cümleyi tekrar edecek birçoğu. "Acılar" tamam da, zira her gün uğruyorlar bize, hatta mekân tuttular yüreklerimizi.  Ama "sevinçler" nerde,  bize ne zaman uğradı ki, karşılaşan olursa bize de haber versin de bir teselli olur en azından.
 
Benim 2011 yılındaki son yazım bu. Evet, bir yılı daha geride bıraktık ama sadece acılarıyla. Bana böyle dedirten acılarla dolu ve buna karşı sabırla direnen ve her şeye rağmen bu ülkenin geleceğine umutla bakan bir genç yüreğin; Yakup Köse'nin gerçek hayat hikâyesi. 28 Şubat süreciyle başlayan ve hala devam eden acıların, kaygıların hikâyesi. Onun için ben 2011 yılındaki bu son yazımda  "Türkiye 2011" değerlendirmesi yapmak yerine bana göre o değerlendirmenin de yerini tutabilecek,  hatta özeti olabilecek bu hikâyeyi yazmaya karar verdim.
 
Daha önce bu yılın 20 Haziran'ında yayınlanan "Sayın Başbakan benim de sesimi duyar mı?"başlıklı yazım da Yakup Köse içindi.  O yazımda "28 Şubat sürecinde hiçbir somut delil olmamasına rağmen terör örgütüne üyelik suçlamasıyla tutuklananlardan biri de Yakup Köse. Mağduriyeti diğerlerinden daha büyük çünkü Yakup Köse o zaman henüz 14 yaşında. İdam talebiyle yargılanan, hayatının ilkbaharını demir parmaklıklar arkasında geçiren, 10 yıl cezaevinde kalan Yakup Köse şimdi dışarıda ancak gençliğini karartan o günlerin artık geride kaldığını düşünüyorken hakkında açılmış bir dava daha olduğunu, davanın uzun süredir devam ettiğini öğreniyor. 29 Haziran'da duruşma var ve dava karar aşamasında. Yani Yakup Köse'nin yeniden demir parmaklıklar arkasına gönderilme ihtimali var." demiştim.  Sonrasında neler olduğu,  Yakup Köse'nin birkaç gün önce bana gönderdiği mektuptaki şu satırlarda:
 
"Ben ve 32 arkadaşım hakkındaki o dava 29 Haziran 2011'de İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından zaman aşımından düşürüldü. Bu davanın bir ikizi Bandırma 2. Asliye Ceza Mahkemesi tarafından görülüyordu ve o davadan ya beraat ederiz veya o da zaman aşımına uğrar diye rahattım fakat öyle olmadı. Ne hikmetse tam 19 Aralık Hayata Dönüş Operasyonunun yıldönümünde ben ve 32 arkadaşıma 7 yılla 11 yıl arasında ağır cezalar verildi…   Bu bir hukuk skandalı, şu an yürürlükte olan yeni Türk Ceza Kanunu'na göre verilmesi gereken ceza ki yeni Türk Ceza Kanunu bizim lehimize, eski Türk Ceza Kanunu'na göre verilmiştir…"
 
Evet,  davanın bir tarafı devlet memurları olunca hep böyle oluyor nedense. Eski Türk Ceza Kanunu mahkemenin keyfine göre yürürlüğe girebiliyor hemen. Sen misin devlet memurlarının baskınına karşı kendini savunmaya kalkan, al sana cezanın en ağırı, denilebiliyor sanıklar mağdur, mağdurlar sanık sandalyesine oturtularak. N.Ç.’ye tecavüz davasında da böyle olmamış mıydı? Büyük çoğunluğu devlet memuru olan sanıklar, mağdur sandalyesine oturtulamamıştıysa da cezalarında her türlü indirim yapılmıştı.
 
Mektuba geri dönelim, Yakup Köse diyor ki:
 
"Dosya emin olun bir 28 Şubat klasiğidir. Düşünebiliyor musunuz,  son savunmanız alınmadan, yokluğunuzda, sizin hayatınızla alakalı balya balya cezalar veriliyor, az değil 11 yıl, bu korkunç bir şey. Ben 28 Şubat'ın garabet kararlarını ortaya çıkarmaya çalışırken, şahsıma yapılan haksızlıklardan dolayı yeniden yargılanma talebinde bulunmaya hazırlanırken, 28 Şubat kararları cinsinden bir kararla muhatap olmak son derece düşündürücü ve yine bu cezanın Hayata Dönüş Operasyonun yıldönümünde verilmesi de çok ilginç…"
 
"Bir hukuk skandalıyla karşı karşıyayım ve ömrümde hayatımla alakalı alınan bu hukuk skandalları hiç bitmeyecek diye endişeliyim… Onlar geldi, vurdu, kırdı, Molotof attı, kimyasal silah kullandı, öldürdü, yaraladı, biz yargılandık, biz ceza aldık, onlar ne yargılandı ne de hesap soruldu… Ben yeni Türkiye’de bu tarz hukuk skandallarının üzerine gidileceğine inanıyorum, bundan cesaret alarak bir hukuk mücadelesi başlatıyorum. Öldürenler, yaralayanlar yargılanmadıkça ve 28 Şubat yargı kararları iptal edilip adil bir mahkemede yeniden yargılama yapılmadıkça hukuk mücadeleme devam edeceğim."
 
Evet, kendisine yaşatılan bütün acılara rağmen yıllar sonra hala "Ben yeni Türkiye’de bu tarz hukuk skandallarının üzerine gidileceğine inanıyorum" diyebiliyor Yakup Köse. Çünkü parmaklıklar arkasında geçen yılları, çektiği acıları ne yüzündeki çocuk masumluğunu, ne direncini, ne de ülkesine, adalete olan inancını, umudunu sarsabilmiş.
 
Babasının da  "Biz Yakup'u on dört yaşında verdik, on dört yaşında geri aldık" demesi bu yüzden sanırım.
 
Ancak herkes Yakup Köse gibi çocuk masumluğuyla kalamıyor yaşatılan acılara rağmen. Herkes Yakup Köse gibi ülkenin geleceğinden umutlu olamıyor, artan hapishanelere, devam eden adaletsizliklere rağmen.
 
Herkes Yakup Köse gibi "mücadeleye devam edeceğim" diyemiyor, her yıl özgürlüğün de adaletin de hukukun da yine hukuk kılıflı zulüm kılıcıyla katledilmesine rağmen. Herkes Yakup Köse gibi sabırla direnemiyor hep acılarla, kaygılarla geçen yıllara rağmen…
 
Yine de hiç kimse umutsuz olmamalı,  başka Yakup Köse'ler vardır mutlaka, olmalı.  2011 de böyle geçti yine acılarla, kaygılarla; desem de ben.
 
26 Aralık 2011 Pazartesi / Yeni Şafak
Share

BIR YORUM YAZIN

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir