blank

Arap Baharı gerçek mi? Türkiye büyük mü?

TEODORA DONİ Arap Baharı gerçek mi? Türkiye büyük mü?

TEODORA DONİ
Arap Baharı gerçek mi? Türkiye büyük mü?
 
Alman düşünür Nietzsche'nin "Avrupa'nın söyleyebileceği tek yeni şey, yeni bir şey söyleyemeyeceği gerçeğidir."cümlesini son zamanlarda ülkemizde çok sık duyar olduk.
 
Nietzsche'nin sadece Avrupa için olan ve daha çok Avrupa’nın artık kendini yenileyemeyeceğine işaret eden bu değerlendirmesi tartışmasız, kesin bir yargı gibi dillendirilirken Batı dünyasının tümünü kapsayacak şekilde yorumlanması da ayrıca dikkat çekici.
 
Doğrusu bunun pek çok insan için kulağa hoş gelen bir cümle olduğunun farkındayım. Her ne kadar söylenmesinin üzerinden yüz yıldan fazla bir süre geçmişse de bu cümlenin bütün mazlum halklar için hala bir çeşit terapi görevi gördüğünü de düşünüyorum.
 
Bu cümleyi kendini yenileyememek değil de sadece yeni bir şey söyleyememek bağlamında ele alırsak bunu tarihi boyunca bütün insanlık için söylemek mümkün. Yani insanoğlunun söyleyebileceği tek yeni şey, yeni bir şey söyleyemeyeceğidir.
 
Ancak hepimiz bir yandan hep tarihin tekerrürden ibaret olduğunu söylerken diğer yandan da çıkan her olayda daha önce benzeri hiç olmamış gibi davranıp bunun yepyeni, farklı bir olay olduğuna önce kendimizi sonra da başkalarını inandırmaya çalışıyoruz.
 
Bir de kendi tarihimiz söz konusuysa hep başkalarını suçlu ve zalim, kendimizi hep masum ve mazlum ilan ediyoruz. Hatta birçoğumuz zalim Batılılar olmasaydı bu dünya cennetten farksız  olurdu diyebiliyoruz.
 
Diğer yandan binlerce insanın hayatını kaybetmesine neden olan "Arap Baharı" başlamadan önce birilerinin verdiği gazla Avrupa’yı ancak Türkiye’nin kurtarabileceğini de konuşabiliyor artık bazılarımız.
 
Bir yılda verilen gazla Türkiye kendini o kadar büyük görmeye başladı ki neredeyse bütün dünyayı kurtaracak kudrete ve güce sahipmiş gibi davranıyor. Birileri de bu havayı fırsat bilip biraz daha gaz vererek Türkiye’nin Suriye’ye bir askeri müdahalede bulunmasını sağlamanın hesabında.
 
Kimsenin de Türkiye ne kadar büyük ve Arap Baharı ne kadar gerçek diye pek düşünüp tartıştığı da yok nedense.
 
Hatırlayalım, bu “Arap Baharı” başlamadan önce Batı dünyasında pek çok yerde büyük, küçük çapta grevler, protestolar hadi popüler adıyla da ifade edelim, isyanlar hep oluyordu ve bundan sonra da olacak.
 
Önceleri bütün bunlar oradaki şartlardan kaynaklanan doğal bir hak arayışı olarak kabul edilirken ülkemizde, şimdi Batı dünyasındaki küçük bir protesto gösterisi için bile Arap Baharı’nın etkisinden söz edilir oldu. Hatta “durun bakalım bu sadece başlangıç daha neler, neler olacak” diyenler var.
 
Ben böyle kesin konuşmak yerine tam aksini de düşünmüş, sorular sormuştum tam bir yıl önce, yani "Arap Baharı" başlamadan veya şöyle diyelim biz bundan haberdar olmadan önce, gazetemizde yayınlanan "Gömün beni değiştirmeden" başlıklı yazımda.
 
“İyi de, Avrupa'nın çöküşünü hazırlayan yaraları kangrene dönüşmüşse ne olacak, nasıl kurtulacak o zaman. Hem Avrupa kendi varoluş sebebi olan bu yaralarından gerçekten kurtulmak istiyor mu ki.” demiştim.
 
Kaldı ki Avrupa’yı kurtaracağı iddia edilen Türkiye’nin son yıllarda hak ve özgürlükler alanındaki reformlarını Avrupa Birliği Uyum Süreci sayesinde gerçekleştirebildiğini düşündüğümüzde kimin kimi kurtaracağı ya da kimin kimi nasıl etkilediği konusu hemen çetrefilli bir hal alıyor ki çık işin içinden çıkabilirsen.
 
Yakın zamana kadar canciğer olduğu Esad yönetiminin zulmünden şimdi Suriye’yi kurtarabileceği söylenen Türkiye’nin Irak’taki binlerce insanın ölümüne neden olan işgale karşı yıllarca somut bir tepki veremediğini düşündüğümüzde de konu aynı şekilde çetrefilli bir hal alıyor.
 
Allah korusun Türkiye, “madem Avrupa’yı kurtarabiliriz, Suriye’yi hayda hayda kurtarabiliriz” derse ve bu çok tehlikeli bir savaşın eşiğinden aklıselimle hemen dönmezse işte o zaman gerçekten felaket olur.
 
Önüne büyük hedefler koyan Türkiye bu yoldaki yürüyüşü boyunca asla gaza gelmemek, her zaman aklıselimle hareket etmek zorunda. Kimin elinin kimin cebinde olduğunun kolay kolay belli olmadığı, at izinin it izine karıştığı şu günlerde barış ve refah için giderek bir umut olan Türkiye’den bu dirayeti, bu aklıselimi bekliyor bütün mazlum halklar ve bununla birlikte asıl bekledikleri bütün mazlumlar için gerçek bir bahar…

 

10 Ekim 2011 Pazartesi / Yeni Şafak

Arap Baharı gerçek mi

Share

BIR YORUM YAZIN

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir