blank

“Islak Kibritler” gibi yaşadığımız günler

blank

TEODORA DONİ
“Islak Kibritler” gibi yaşadığımız günler
 
Çevresini saran boy boy çocuklarıyla bir anne… Kendisinin de çocuklarının da her yanı elindeki kibritler gibi ıslak. Yıkık dökük bir evde elindeki ıslak kibritlerle sobadaki odunları yakıp tutuşturmaya çalışan bir anne.  Bir becerebilirse hem çocukları ısıtabilecek hem de yemek yapabilecek belki, eğer soba üstünde kaynatarak pişirebileceği bir şeyler bulabilirse.  Ama önce sobayı yakmalı diye telaşlanırken ve kibrit kutusundaki çöpler birer birer tükenirken, her yanmayan kibrit çöpünde çocukların üşümekten artan titremeleri ve yüzlerinden okunan umutsuzlukları. Annenin ise kutudaki kibrit çöpleri  azaldıkça daha fazla titremeye başlayan elleri. İçinden durmadan dua ediyor anne. Çocuklarım için bu kibrit çöplerinin en azından bir tanesi yansın Allah’ım diye dua ediyor anne. Nihayet bir tanesi yanan kibrit çöpüyle, dikkatli bir şekilde sobayı tutuşturuyor anne. Çocukların yüzünde belirli belirsiz bir gülümseme…

Yağmurlu bir gün… Bir binanın duvarı  dibine çökmüş sağanağın dinmesini bekleyen bir baba. Çalışmaktan elleri kocaman olmuş, tırnaklarının dipleri simsiyah. Cebinden kibrit kutusunu ve sigara paketini çıkarıyor, bir sigara yakacak. Kibrit kutusu o kocaman ellerinde kayboluyor üstelik de ıslanmış. Kibrit çöplerine bakıyor bir bir, kuru bir tane bulabilirse sigarasını yakacak. Kalın parmakları arasına hep ıslak kibrit çöpleri geliyor. Belki yanarlar diye hepsini bir bir yakmayı deniyor. Sakin, hiç umutsuzluğu kapılmadan tekrar tekrar deniyor. Sonunda biraz ıslak olmasına rağmen alev alan bir tanesiyle sigarasını yakıyor ve derin bir nefes alıyor. Elinde ki kibrit kutusuna muzip muzip  bakıyor önce daha sonra devam eden sağanak yağmura…

Evet, bu gibi görüntüler gözümün önünden geçti Akif Hasan Kaya'nın Okurkitaplığı'ndan çıkan " Islak Kibritler" isimli öykü kitabının ismini ilk duyduğumda. Kitap elime ulaştığında nedense hemen “Islak kibritler” başlıklı bir öykü aradı gözlerim. İlginç, oysa biliyordum böyle bir öykü olmadığını, kitabının çıktığını duyduğumda Akif Hasan Kaya’ya bunu sormuştum çünkü.   Kitapta bulunan birçok öyküyü daha önce okumuştum çünkü bu kalemi önemsiyorum. Kitabı elime alır almaz önce içindeki öykülerin isimlerine baktım daha sonra Islak Kibritler’in hangi öyküde geçtiğini bulmak için okumaya başladım.  "Elimde bir avuç kum. Sımsıkı tutuyorum. Ne kadar daha tutabilirim? Her kum taneciği bir can taşısa… Annem, babam, ablam… Akıp giderken avuçlarımdan… Elimde bir avuç kum… Duydum. Yakalanmış. Uluslararası Savaş Suçları mahkemesinde yargılanacakmış. Sevindim mi? Bilmiyorum! Acılar, kalbimi taşlaştırmış galiba" bu satırlarla başlıyor "Kum" adlı kitabın ilk öyküsü.  “Islak Kibritler” sözcüklerinin geçtiği öyküyü bir an önce bulacağım diye okumaya hiç ara vermeden devam ettim ve sonunda buldum.  Yazarın “Hayalleriyle gerçekleri arasına sıkışıp kalmıştı” dediği hepimiz gibi bir insanın anlatıldığı “Fısıltı” öyküsünde geçiyor “Islak Kibritler” sözcükleri: “ ‘Ah akıbet!’ diye uyanıverdi. Rüyasında karanlıklar içinde görmüştü İstanbul’u: Sadece Kız Kulesi’nin ışıkları yanmaktadır. O kadarcık ışık ne şehre yetmektedir ne de yüreğine. Martılar ve açıktan geçen motorların homurtuları karanlığı parçalamaktadır.  En son büfeden bir mum almadan kovulunca anlamıştır bu şehirde istenmediğini; elinde ıslak kibritleri… Ve akıbeti düşmüştür aklına; ‘ah akıbet!’ diye uyanmadan az evvel.”

Derin bir acıyla, insanlığın evrensel trajedisiyle karşı karşıya olduğunuzu anlıyorsunuz bütün öykülerin bütün satırlarında. Zaten kitabın arka kapak yazısında da "Islak Kibritler, insanın yaşam serüvenindeki yerini tartışmaya açıyor. İnsanın asli meselelerini öyküye konu eden Akif Hasan Kaya, yok sayılan ve görmezden gelinen acıları işaret ediyor. Islak kibritler insani duyarlılığın en uç örneklerinde oluşan bir öykü kitabı" denilerek bu açıkça belirtilmiş aslında. Tam da bu yüzden ben de bu hafta uluslararası konulardaki adeta insanlığın acılarını perdeleyen, daha çok rakamlarla ve soğuk siyaset ifadeleriyle dolu değerlendirmeleri eleştirmek yerine yaşadığımız günlere oldukça denk düşen bu öykülerden söz etmeyi yeğledim.

"Kum" adlı  öyküdeki “Önümde, etiketinde babamın adı yazılı bir çuval. Nasıl kendim kalabilirdim ki?" gibi yürek sarsan öyle çok cümle var ki kitapta. Dünya var oldukça böyle dramlar hep yaşanacak ama büyük zulümlerin, katliamların bir daha yaşanmaması elbette ki merhum Aliya İzzet Begoviç’in dediği gibi insanların bunları unutmamasına bağlı ve o acıları yazanların bu anlamda bir hatırlatma yaptığını düşünüyorum. Mümkün olduğunca buna dikkat çekmeye çalışıyor aslında yürek sahibi her yazar. Kitabın arka kapağında  " Islak kibritler insani duyarlılığın en uç örneklerinden oluşan bir öykü kitabı " deniliyor ki belki de bazı örnekler denilse daha doğru olurdu sanırım. Hepimiz biliyoruz ki öyle dramlar, öyle katliamlar yaşandı ve yaşanıyor ki hiç bir yazarın yüreğine yetmiyor kelimeler onları anlatmaya. Çok eski zamanlara gitmeye gerek yok sanırım yalnızca son iki senede olanları hatırlamak bile yeterli. Kendim bir okur olarak daima edebi metinleri önemsedim. Hayatın gerçek fotoğrafını ortaya çıkaran puzzel parçaları gibi görüyorum onları. Zaten bu nedenle sık sık yazılarımda yer veriyorum, şimdi de yaptığım gibi. Hem geçen haftaki rahatsızlığım sırasında bana arkadaşlık eden kitaplardan biri de " Islak Kibritler" öykü kitabıydı.

Geçen haftaki rahatsızlığımdan söz açmışken, bundan dolayı arayan, soran, dualarını esirgemeyen herkese teşekkür ediyorum. Rabbim hepinizden razı olsun inşallah diyor ve şimdiden yaklaşan Ramazan Bayramımızın hepimiz için hayırlara vesile olmasını Rabbimizden diliyorum.

Ve en sona sakladığım son birkaç cümle: Akif Hasan Kaya bana kitabını göndermek için adres sorduğunda, “adresi tam hatırlayamadığımı” söylemiş, öğrenip bildirmiştim ve bana "abla bu sayede evinin adresini öğrenmiş oldunuz" demişti. Son zamanlarda yalnızca evimin adresini değil pek çok şeyi öğrenmiş oldum. Öğrendiklerim de her zaman olduğu gibi ben de kalsın.

Yine de kısaca şöyle diyebilirim. Evet,  öğrendim ki “Islak kibritler” gibi yaşadığımız günler ve kolay tutuşmuyor ne yazık ki şimdilerde yürekler.

13 Ağustos 2012 Pazartesi / Yeni Şafak
Share

BIR YORUM YAZIN

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir