blank

“O’ndan geldik O’na döneceğiz”

TEODORA DONİ   “O’ndan geldik O’na döneceğiz”

TEODORA DONİ  
“O’ndan geldik O’na döneceğiz”
 
Tunus’ta başlayan ve bütün bölgeyi saran isyan rüzgârının diktatör liderlerin tahtını bir bir savurmasıyla birlikte Türkiye medyasında çok ilginç söylemlere tanık olduk.  Meğer “kim derdi ki bu diktatörler günün birinde halk tarafından devrilecek” diyenlerden “doğduğumda bu diktatörler vardı” diyenlere kadar birçok insanın bilinçaltında o diktatörler adeta ölümsüz firavunlar olarak yer etmiş.
 
İktidardan gitmemekte direnen Hüsnü Mübarek’e, Sayın Başbakan Kur’an-ı Kerim’in "O'ndan geldik O'na döneceğiz" ayetini hatırlatarak seslenmişti. Aslında bu hatırlatma hepimizeydi. Çünkü ne yazık ki ölümü tamamen unuttuk. Unuttuğumuz için algılarımız da değişti, yaptıklarımız da.
 
Ölüm gerçeğini unuttuğumuz gibi o diktatörlerin yaşlarını da unuttuk. Elbette kaç yaşında olursa olsun ölüm yaşındadır herkes. Vadesi dolan, sırası gelen gider bu dünyadan. Ancak yaşlandıkça ölümün de yakınlaştığı bir gerçek. Zira o meşhur yanık türküde söylendiği gibi “çok yaşayan yüze kadar yaşıyor/ gel de bu dünyayı yor deli gönül”. Şimdi, ‘bu isyanlar olmasaydı bu diktatörlerin gidecekleri yoktu’ inancını gördükçe acı acı tebessüm etmemek elde değil. Ölümü bu kadar mı unuttuk diye hayretle, şaşkınlıkla ama en çok da üzüntüyle karşıladım bu söylemleri.
 
Çok değil, bir iki hafta önce gelen bir e-maili okurken gözyaşlarımı tutamamıştım. Bir akademisyen benden babamla ilgili bir yazı rica ediyordu. Oysa babam çok zaman önce veda etmişti bu dünyaya. E-maili okumayı bitirdiğimde Teoman’ın şarkısından bir cümleyi tekrarlayıp durdum: “ Babamın öldüğü yaştayım”. Bir an garipsedim halimi, herkes ölümü o kadar unutmuşken, ben neden ölümü bu kadar çok hatırlıyorum diye.
 
Ölümü bu kadar hatırlamama rağmen yeterince içselleştirememiş olmalıyım ki Muhterem Necmettin Erbakan’ın vefatını üzüntüyle karşıladım. Ortadoğu ve Afrika halkları, daha doğrusu İslam Milleti zalim yönetimlere karşı isyan dalgası başlattığından beri çok daha sık aklıma geliyordu Erbakan Hoca. İyileşmesini, bölgede olup bitenler hakkında ne düşündüğünü söylemesini bekliyordum. Ne yazık ki buna imkânı olmadı ama vefatıyla bu yazıya vesile oldu.
 
Evet, merhum Necmettin Erbakan’ın vefatı sanırım birçoğunuza olduğu gibi bana da daha önce düşünemediklerimi düşündürttü. Öncelikle hayata ve ölüme dair algılarımızın biraz olsun değiştiğine inanıyorum. "O'ndan geldik O'na döneceğiz" gerçeğini unuttuğumuzda sadece zalimleri değil kendimizi de ölümsüz sanabiliyoruz ve bu durumda “doğru” olanı yapmıyor, onlara karşı çıkamıyoruz.
 
Muhterem Erbakan Hoca bir konuşmasında hatırladığım kadarıyla “zemini tanırsan ayağını sağlam yere basarsın” demişti. Kendisi hakkında daha önce hep bu söylemine dayanarak yazdım. Daima bu toprakların gerçeğini, İslam Milletinin çilesini çok iyi bildiğine inandım ve eleştirilerim de bu bağlamda oldu. Yani hep bu milletin dert ve sevdasını da, bu millete karşı oyun üstüne oyun kuranları da çok iyi bildiğini ve adımlarını ona göre atacağını, atması gerektiğini düşündüm. Dediğim gibi o söylemini ben daima bu şekilde okudum ve yapılan hatalara karşı çıkışım da bu sebepten oldu.
 
Şimdi daha iyi anlaşılıyor ki Milli Görüş gemisi uzun bir süre, 28 Şubat’a kadar büyük bir azimle, büyük fedakârlıklarla denize açıldı, hedef belliydi ama geminin yelkenleri “Allah’a emanet”. Gerçek bir bilgiye dayalı yol alınmıyordu sadece kaptanın Allah’a inancı tamdı. Geçtiğimiz günlerde Sayın Şükrü Karaca’nın anlattıkları bu inancı ve teslimiyeti doğrular nitelikteydi: “Meral Hanım (DYP'li İçişleri Bakanı), Şevket Kazan Bey'i aramış.' Şevket Abi bu gece darbe olacakmış' demiş. Şevket Bey'in cevabı çok ilginç: ‘üç İhlâs bir Fatiha oku hiçbir şey olmaz’ demiş”
 
Erbakan Hocanın deyişiyle zeminin iyi bilinmediğini Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül’ün bir açıklamasındaki şu cümlesinden de bir kere daha anlıyoruz: “28 Şubat'ta hatamız devleti tanımamaktı“. Bu özeleştiriyi iktidara talip olan bütün siyasi partiler dikkate almalı.
 
Zemini iyi tanımak sanırım 28 Şubat sonrasında gerçeklik kazandı ve bana avukat yazar Mustafa Özdemir’in bir televizyon programında söylediklerini hatırlattı: ”Rahmetli Necmettin Erbakan aslında AK Parti’yi destekliyordu“. Yani artık zemini çok iyi biliyordu, desek daha doğru olur. Bizleri şaşırtan, anlam veremediğimiz incitici sözleri de şimdi bu bağlamda okumak mümkün.
 
Geriye dönüp bakıldığında, olup biten bir bütün olarak değerlendirildiğinde siyasi mücadele hayatı boyunca Erbakan Hoca’nın çevresi tarafından hiçbir zaman tam olarak anlaşılmadığı söylenebilir. Büyük çoğunluk kendisine ya hiç itirazsız ‘biat’ etmiş ya da tümüyle karşı çıkmış ve belki de en çok bu yüzden aslında hep tek başına ve yalnız bir adam olarak kalmıştır, diye düşünüyorum.
 
Elbette yanlışları vardı, ama doğruları daha çoktu sanırım. En azından milletin devletine sahip çıkmasının yolunu açtı ve bir öncü daha bir millet adamı daha ebedi âleme göçtü bu dünyadan. Orada mekânı cennet olsun inşallah.
 
Daha önce demediğini bırakmayanların şimdi vefatının ardından Erbakan Hoca’ya övgüler dizerken bile onu hiçbir zaman anlamadıkları ve anlamayacaklarını üzülerek görsek de. . Anlaşılan o ki kimse kimseyi anlamanın derdinde değil yine.
 
Anlamak demişken, geçen haftaki yazıma Sayın Senai Demirci’nin e-maille verdiği cevaptan yanlış anlaşıldığımı, eleştirimin “aşağılama” olarak algılandığını ve benim de kendisini anlayamadığımı anladığımı burada anmak istiyorum. Doğru anlaşılmak ve anlaşmak duası ile…
 
7 Mart 2011 Pazartesi / Yeni Şafak

“O’ndan geldik O’na döneceğiz”

Share

BIR YORUM YAZIN

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir