blank

Akıl batakta, Deccal tabakta.

TEODORA DONİ  Akıl batakta Deccal tabakta. 

TEODORA DONİ 
Akıl batakta, Deccal tabakta. 
 

Anne tarafından akrabalarım birkaç nesil doğma büyüme şehirliler. Bütün şehirliler gibi onlar da tarımdan, hayvancılıktan anlamıyorlar, tarımsal ve hayvansal üretimin hiçbir aşamasını bilmiyorlar, gıda ile ilgileri sadece tüketicilikleri. Böyle olunca da köyde veya kasabada yaşayan insanlardan çok daha farklı beslenme alışkanlıkları ediniyorlar.

Çoğu zaman çabucak pişirilebilen hazır gıdaları tercih eden, yıllarca bu şekilde beslenen akrabalarımın arasında şimdi birçok kanser hastası var. Çocukken hatırlıyorum da annem,  köyde doğup büyümüş arkadaşlarıyla şakalaşırken; biz şehirliyiz, öyle ottan, topraktan anlamayız, derdi. Arkadaşları da anneme, biz olmazsak siz açlıktan ölürsünüz, derdi.

Ben ve kardeşlerim hep şikâyet ettiysek de çocukluğumuzda birkaç yıl da olsa kasabada yaşamamızın büyük bir avantaj olduğunu büyüdüğümüzde çok iyi anladık. Çünkü Romanya’da, çocukluğumun o kasabasında hem evimizin hem de okulumuzun bahçesinde sebze ve meyveler hakkında uygulamalı olarak çok şey öğrendik.

Sebzelerin çoğunu görünüşünden önce kokusundan hemen tanırdım. Çocuk sahibi olduktan sonra çocuklarıma sebze yedirebilmek, doğal beslenmelerini sağlamak için gıda konusuna daha fazla ilgi duymaya başladım. Öyle ki tarım, hayvancılık ve dolayısıyla gıda konusunda uzman olmadıysam da doğru bilgiye ulaşma yolunda epey mesafe aldığımı düşünüyorum.

Müslüman olup Türkiye’de yaşamaya başladıktan sonra özellikle ailemi ziyaret için Romanya’ya her gittiğimde gıda konusunda çok huzursuz oluyorum. Dinimizce haram olan gıdaları kendim veya çocuklarım tüketmeyelim diye çok dikkat ediyorum. Yurtdışına, özellikle Batı ülkelerine giden arkadaşlarımı da bu konuda uyardığım çok oldu. Çünkü az da olsa alkol içeren içecekleri, domuz yağı veya domuz eti karıştırılmış yiyecekleri farkında olmadan tüketebilme ihtimali var.

Gıda konusunda özellikle yurt dışındayken çok huzursuz oluyorum dedim ama ne yazık ki artık aynı huzursuzluğu Türkiye’de de daha fazlasıyla yaşıyorum. Çünkü GDO (Genetiği Değiştirilmiş Organizma) gerçeğini bildikten sonra helal gıda tüketebilmek için alkol ve domuz etine dikkat etmek yetmiyor. Yine ne yazık ki, Türkiye de bütün dünya gibi GDO’ların istilası altında.

Uzun zamandan beri,  bu konuda hepimizin dikkatini çekmeye çalışan, Sağlık ve Gıda Güvenliği Hareketi Derneği Genel Başkanı, Timeturk Genel Yayın Danışmanı, yazar Sayın Kemal Özer’in yazılarını ve çalışmalarını takip ediyorum ve itiraf etmeliyim ki takip etmekten korkar hale geldim. Çünkü gıda ve sağlık konusunda yeteri kadar takıntım vardı zaten. Sayın Özer sayesinde herşeyden şüphelenir hale geldim. Keşke yersiz bir takıntı veya şüphe olsaydı bu ama ne yazık ki hem gıdada hem sağlıkta çok ciddi sorunlar var ve gün geçtikçe bunlar çoğalıyor, derinleşiyor.

Sayın Özer öyle zor bir alanda mücadele veriyor ki, insanlar çok bilinçsiz ne yediklerinin ne içtiklerinin farkında değiller, farkında olanlar da umursamıyorlar, ilgilenmiyorlar. Herkes bütün sorumluluğu devlete ve üreticilere bırakmış durumda.

Kısa bir süre önce Hayykitap yayınlarından çıkan “Deccal tabakta” isimli kitabında Kemal Özer, özetle diyor ki; “Şeytan fısıldadı, Adem ve Havva yasaklanan ağacın meyvesinden yedi. Ve cennetten çıkarıldılar. Günümüzde şeytanın rolünü, gıdayı silah olarak kullanan dev tröstler üstleniyor. Cennet için yaratılmış ruh ve bedenimizi kirletmek, fıtratımızla genlerimizle oynamak istiyorlar. Amaçları minicik bebekleri, insan denen o güzel halifeyi ‘organizma’dan ‘mekanizma’ya dönüştürmek. Onlar acımasız, para çok da umurlarında değil. Sahip olmak, herşeye sahip olmak, kıyametten sonra da yaşamak arzusundalar. Yaratılışın sırrına vakıf olamadıkları için yaşam kaynağı tohumları ele geçirmek ve kirletmek istiyorlar.”

Nasıl mı? Yediğimiz sebze ve meyvelerin genleriyle oynuyorlar. Genetiği değiştirilmiş sebze ve meyve tohumlarını çiftçimize veriyorlar. Bir süredir bu tohumlar ekiliyor topraklarımıza… Kimler veriyor, neden, niçin, nasıl, amaç ne. Tüm bu soruların ayrıntılı cevapları Kemal Özer’in “Deccal tabakta” isimli kitabında… Okuyunca bütün gerekçeleriyle birlikte anlıyorsunuz ki, kitapta da denildiği gibi: “Artık işgaller topraklar üzerinde değil, mide ve zihinler üzerinden yapılıyor.”

Her ne kadar hala Amerika ve İsrail’in toprak işgalleri sürüyorsa da bütün dünyada mide ve zihinler üzerinden yapılan işgallerin yanında çok küçük kalır bu işgaller. Çünkü GDO istilaları amacına ulaştığında toprakların ayrıca silah zoruyla işgaline gerek kalmayacak, bütün topraklarda onların verdiği tohumlar ekilecek, GDO’lu ürünler yetişecek ve bu ürünler önce mideleri sonra zihinleri ardından da nesilleri fesada uğratacak.

Müslümanlar olarak bu istilaya, bu büyük işgale sadece seyirci kalmakla bile bu zulmün bir parçası olmaz mıyız? Bu gidişle yakın bir gelecekte dünya ne hale gelir bir düşünün: Bir yanda firavun dev tröstler, diğer yanda Allah’ın yarattığı fıtrat üzere kalamayan, bedeni, zihni, kalbi ve ruhu kirletilmiş insanlar, robot köleler. Biz buna nasıl razı oluruz?

Asla razı olmayız, olmayalım. Gelin helali haramdan ayıralım. Gelin; eşimizi, dostumuzu, kardeşimizi ahir zamanın bu en büyük direnişine çağıralım. Gelin çok geç olmadan birbirimizi her an tekrar tekrar uyaralım: Akıl batakta, Deccal tabakta.

24 Mayıs 2010 Pazartesi / Yeni Şafak 

Akıl batakta Deccal tabakta.  Akıl batakta Deccal tabakta.

Share

BIR YORUM YAZIN

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir