blank

Bilge şair konuşsa, yeniden dirilişe çağırsa…

TEODORA DONİ Bilge şair konuşsa yeniden dirilişe çağırsa…

TEODORA DONİ
Bilge şair konuşsa, yeniden dirilişe çağırsa…
 
Büyük mütefekkir, bilge şair, Üstad Sezai Karakoç hakkında bir belgesel yapılacağını duyduğumda çok sevinmiştim. Üstad Sezai Karakoç’un, hayallerini, düşüncelerini, duygularını ve o muhteşem şiirlerinden en azından birini nihayet kendisinden dinleyebileceğimizi düşünmüştüm.
 
Sezai Karakoç Belgeseli’ni merakla beklerken, ülkemizin özel televizyonlarından birinde yayınlanan bir dizinin bazı sahneleri yüzünden İsrail’le yaşanan gerginlik, tüm dünya medyasının haberlerinde ilk sıralarda yer aldı. Bazılarına göre o sahnelerde İsrail’e ağzının payı verildi. Hatta dizinin senaristi, az bile yazdık, en kısa zamanda Ortadoğu’nun en büyük filmini yapacağız, dedi.
 
Oysa bütün yönleriyle değerlendirilmiş, yeterince emek harcanmış, bir Mehmet Akif, Bediüzzaman Said Nursi,  Necip Fazıl Kısakürek, Sezai Karakoç belgesel dizisi ancak Ortadoğu’nun en büyük filmi olabilir.
 
Yıllardır izlenme rekorları kıran o dizinin başından beri vatansever idealistlerin bir projesi olduğunu söyleyenler kadar, tamamen ticari başarıya odaklanmış, ticari kaygılarla yapılan bir çalışma olduğunu iddia edenler de var. Bu ülkede olup bitenlerin arka planını millete gösterme çabası bakımından dizinin yararlarını savunmanın yanında bir de gençliği yanlış yönlendirme, ciddi bir toplumsal tahribata neden olma gibi zararlarını dile getirenler var.  Profesyonel katillerin kahraman, cezaevlerinin tatil köyü gibi gösterilmesini şiddetle eleştirenler var.
 
Acaba şimdiye kadar bu diziyi izleyenlerden biri, şiir yazacak kadar olmasa bile fıtratını hatırlayacak kadar filmden etkilenebildi mi, duygulanabildi mi, diye benim gibi soranlar var. Oysa nice şaire nice şiirler yazdıran nice etkili filmler var sinema tarihinde.
 
Yönetmenliğini Charles Walters’ın yaptığı başrollerini Leslie Caron, Mel Ferrer ve Jean Perre Aumont’un oynadığı “Lili”  filminden etkilenen Üstad Sezai Karakoç, 1954 baharında muhteşem  “Liliyar” şiirini yazmıştı.  (Daha önce “Liliyar” olan şiirin ismini, Üstad Sezai Karakoç tüm şiirlerini topladığı “Gün Doğmadan” adlı kitabında “Lili”ye dönüştürmüştür.)
 
 “… Lilinin güneşin altında duruşu yok mu
Perdeleri sıyırıp çirkin adamı burnundan yakalayışı yok mu
Eline bavulunu alışı yollara koyuluşu yok mu
Çirkin adamın güzel adam oluşu yok mu
Yaklaşıp onu saçlarından yakalayışı
Uzaklaşıp yollarda yol oluşu yok mu
Lilinin bir tavşan gibi koşuşu
Keklik gibi dönüp bakışı ve yıldırım gibi koşuşu yok mu
Adam da tam o zaman kapıdan çıkmaz mı dışarı
Lilinin adamın boynuna çocukça ve çılgınca atılışı yok mu …”
 
Ve merak ediyordum,  bir film olan Sezai Karakoç belgeselinde Lili filminden etkilenerek yazılan Lili şiirine öncelikle yer verilecek miydi acaba.
 
Sezai Karakoç Belgeseli’ni merakla beklerken, bir önceki Cuma günü Kurtuba Şiir Akşamlarına katıldım. Orada bir gazetecinin konuk şaire şu sorusu beni çok düşündürdü: Şairler konuşmalı mı yoksa şairlere sükût mu yakışır. Şairin cevabını beğenmiştim. Elbette ki konuşmalılar, dedi ve Üstad Necip Fazıl Kısakürek’in Anadolu’yu il il gezip konferanslar vermesini örnek gösterdi.
 
İlginçtir ki aynı saatlerde İstanbul’da Sezai Karakoç belgeseli "Gün Doğmadan" adlı filmin galası yapılıyordu ve ben o belgeseli çok merak ediyordum.
 
Akşam eve döndüğümde öğrendim ki Üstad Sezai Karakoç ne belgeselde yer almış ne de galaya katılmıştı. Büyük bir hayal kırıklığına uğramıştım. Dahası var, filmin, belgesel film kıstaslarına hiç uymadığı söyleniyordu.
 
Nasıl böyle olabilirdi ki… Oysa filmi izleyen birkaç köşe yazarı filmden övgüyle söz ediyordu. Belgeselin hiçbir eksik yanı yoktu yazılanlara bakılırsa. Aslında Üstad Sezai Karakoç filmde konuşmalarıyla yer almış da ben mi yanlış bilgi edinmiştim. Yoksa Üstad Sezai Karakoç’a duyulan büyük sevgi ve hayranlığın coşkusuyla, ne kadar yetersiz ve eksik olursa olsun şimdi gönülden bir çabayı eleştirmenin değil takdir etmenin zamanı diye mi düşünüldü.
 
Olabilir, ancak ben her halükarda Üstad Sezai Karakoç’un bu belgeselde yer almasını, hayallerini, düşüncelerini, duygularını ve o muhteşem şiirlerinden en azından birini nihayet kendisinden dinleyebilmeyi çok istiyordum ve bir de galaya katılıp oradaki diriliş nesli adayı gençlere, yazarlara, hükümet temsilcilerine ve oradan herkese bütün millete seslenmesini, bilge şairin konuşmasını,  yürekleri sarsmasını, yeniden dirilişe çağırmasını:
 
“…Milletim! Büyük bir milletsin. Çok büyük bir ülken var. Onun birçok parçasına el konulmuş. Öbür parçalarına da göz dikilmiş. Çok köklü bir tarihe sahipsin. Gerçek bir medeniyetin, Hakikat Medeniyeti’nin sahibisin. Onu yeniden ayağa kaldır. Diril ve Dirilt! İnsanlık seni bekliyor.
 
Milletim! Doğu’ya, Batı’ya dur diyecek güç, sensin. Kendini bildiğin gün, kurtulacaksın. Ve bütün insanlığı kurtaracaksın. Yoksa, insanlık, büyük bir felâkete doğru gidiyor. Sınırsız hırs sahipleri dünyayı yakmaktan geri durmuyorlar. 
 
Milletim! Uyan, kendine gel! Yeni bir sayfa aç. Yeni bir çağ aç. …“

25 Ocak 2010 Pazartesi / Yeni Şafak
Bilge şair konuşsa yeniden dirilişe çağırsa… Bilge şair konuşsa yeniden dirilişe çağırsa… Bilge şair konuşsa yeniden dirilişe çağırsa…
Share

BIR YORUM YAZIN

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir