blank

Bu Parti hiç değişmeyecek mi?

TEODORA DONİ Bu Parti hiç değişmeyecek mi?

TEODORA DONİ
Bu Parti hiç değişmeyecek mi?
 

CHP ve Sayın Kılıçdaroğlu demeden, öncelikle hukukçu, yazar Mustafa Özdemir’in muvazene.com’daki ”CHP ve Türk Solu’nun Halkla Savaşı” başlıklı ve 19 Şubat 2008 tarihli yazısından söz etmek istiyorum. İki yıl önce yayınlanmış yazıyı şimdi mi gördünüz diyeceksiniz. Evet, şimdi ama yeniden görmüş oldum.  Mustafa Özdemir’in muvazene.com’da bu yazısından sonra birçok yazısı yayınlanmış ancak yazarın söz konusu yazısını bir internet paylaşım sitesinde gördüğümde bir an için yeni bir yazı sanmıştım. Okudukça aynı yazıyı daha önce okuduğumu hatırladım. Benzer durumlarla daha önce de karşılaşmıştım. Yazıyı sonuna kadar okumadan; sen de mi Sayın Mustafa Özdemir, dedim kendi kendime, moda mı bu, bir yazıyı yıllar önce birkaç yerde yayınlattıktan sonra hiç bir not düşmeden sanki yeni bir yazıymış gibi okuyuculara sunmak…

Yazıya yorum yazmayı, aklımdan geçenleri aktarmayı düşünüyordum ki yazının sonundaki ek metni okuyunca bundan vazgeçtim. Diyordu ki yazar: “Yukarıdaki yazım bundan 2 yıl önce gazete ve sitemde yayınlanmıştı. Bu yazı 40 yıl önce de, 30 yıl önce de, 20 yıl önce de, 10 yıl önce de yazılmış olsaydı aynı şeyleri yazmış olacaktım. Yüzlerce makale yazdım ama hiçbir makalem CHP ve Türk Solu eleştirisi yaptığım yazılar kadar kalıcı olmadı. Her yıl aynı yazıyı tekrar yayınlayabilecek kadar taptaze kalmayı başaran bu yazılarımdaki başarı benim tespitlerimdeki olağanüstülükten değil; CHP ve Türk Solunun statik, yeniliğe ve yeniye kapalı, bağnaz, yobaz, üretemeyen tavrındandır. Mesela bu yazıyı 10 yıl sonra, 20 yıl sonra da yayınlasam, sanki o an kaleme alınmış kadar taze bir yazı gibi okunacaktır”.

Evet, her zaman taze kalabilecek yazılar yazmak çok zor çünkü sürekli CHP hakkında yazamazsınız. Haftada bir gün yazdığım için ister istemez kendimce önemli bir konuyu seçiyorum tabii ki gazetemizdeki köşeyi boşu boşuna işgal etmiş olmayayım diye. Bazı okuyucular yazılarımın çok duygusal olduğunu ama benim esprili bir kişiliğe sahip olduğumu hissettiklerini ve yazılarımda bu yönümü de görmek istediklerini söylüyorlar. Dediğim gibi haftada bir yazdığım için geyik muhabbeti olmasın istiyorum yazdıklarım.

Sayın Kılıçdaroğlu’ndan Anayasa Değişikliği Referandumu için “Hayır da hayır var” sloganını duyunca Mustafa Özdemir’in yazısını hatırladım. Mustafa Özdemir’in yazısı yine de tazeliğini koruyacak mı diye düşündüm. Çünkü CHP de bazı değişiklikler var gibiydi. Bu slogan ve Sayın Kılıçdaroğlu’nun cephede çekilmiş gibi olan fotoğraf kareleri bunun ilk işaretleri sayılabilirdi. Yoksa CHP’nin zihniyeti aslında hiç değişmeden sadece Sayın Baykal’ın sertliğinden, ciddiyetinden sıyrılarak Kılıçdaroğlu’nun esprilerinde yeni bir kılığa mı bürünüyordu. Olur, olmaz her konuda espri yapan,  acemi reklamcılar gibi basit, ucuz, çocukça sloganlar kullanan bir Genel Başkan.  Kameralara, cephede askerlerle yan yana duran bir siyasetçi olarak değil bambaşka anlamsız hareketlerle reklam oyuncusu gibi poz veren bir Genel Başkan ve bunları yeni bir siyaset tarzı gibi pazarlayan bir medya.

Birçok insan; artık yazılı ve görsel medyayı takip etmekten nefret ettiğini, çünkü medyanın çoğu zaman insanları bunalıma soktuğunu söylüyor. Olabilir ama bunalıma girmeden de medya takip edilebilir. Bu anlamda benim şöyle bir yöntemim var, işe yarıyor. Köşe yazarlarını kendimce sınıflandırıyor ve bir sıraya koyuyorum. Az çok biliyorum hangisinin beni sinirlendirebileceğini, hangisinin beni bunalıma sokabileceğini, hangisinin beni güldürebileceğini ya da gülümsetebileceğini.

Mesela zor bir gün geçiriyorsam, o gün bazı yazarların yazılarını özellikle beklemede tutuyor, bütün okumalarımın sonunda onlarla ferahlıyor, sakinleşiyorum. O yazılar aynı zamanda hem kırmadan dökmeden eleştiri yapılabildiğini hem de eleştiriye rağmen insanların gülümsetilebildiğini de göstermesi bakımından çok anlamlı. Bence,  siyasetçiler için de öyle bir durum söz konusu. Çünkü tıpkı o köşe yazarlarının kırmadan dökmeden yazıp eleştirebildiği gibi siyaset adamları içerisinde de kırmadan dökmeden siyaset yapabilen rakibini eleştirebilenler var sayıları az da olsa.

Sayın Kılıçdaroğlu bunlardan biri midir, değil midir, sağlıklı bir değerlendirme yapmak için belki henüz erken. Hakkında çok yazıldı, çizildi çünkü ilginç bir kişiliği var. Bir yandan farklı bir araştırmacı ruhu var, diğer yandan sonuçlarını hesap etmeden yaptığı anlık çıkışları var… Ben yazamamıştım şimdiye kadar Sayın Kılıçdaroğlu hakkında, hiç fırsat bulamamıştım, ben de yazmamış olayım deseydim haksızlık etmiş olurdum diye düşündüm ve kısmet bugüneymiş, yazdım işte.

Genel Başkan seçen oyun kurucuların Sayın Klıçdaroğlu’ndan daha iyi bir seçenekleri yok muydu acaba ve ileri sürebilecekleri daha iyi bir Sav’ları. Öyle köklü bir partinin başkanlığına neden Kılıçdaroğlu gibi bir isim uygun görülmüştür, bunu biraz da zaman gösterecektir. Ama sanki Amerika’da Sayın Obama hangi nedenlerle tercih edildiyse Sayın Kılıçdaroğlu da CHP için aynı nedenlerle tercih edildi. Ancak Sayın Kılıçdaroğlu ne kadar Sayın Obama’ya benzer, o da ayrı bir konu.

Kendisi Kürt ve Alevi biliniyordu ama öyle görünüyor ki bu aidiyeti birden zaman aşımına uğramış sanki ve herkesin bildiğinin aksine Türkmen olduğunu söyledi.  Sayın Kılıçdaroğlu’nun bu yöndeki açıklaması başta Kürtler olmak üzere birçok kesimde hayal kırıklığına neden oldu sanırım. Oysa Cumhuriyeti kuran bir partinin Genel Başkanının Kürt kökenli olması çok yeni ve önemli bir durumdu ve Türkiye’nin değişimlerinde ve açılımlarında başka büyük yeniliklerin habercisi gibi algılanmıştı.  Kamuoyu araştırmalarındaki CHP’nin yükselişi de bence bu algının sonucuydu. Peki şimdi? Peki, sandığa gidilince? Hem seçimlere ne kadar zaman kaldı ki.

 12 Temmuz 2010 / Yeni Şafak

Bu Parti hiç değişmeyecek mi?  Bu Parti hiç değişmeyecek mi? 

Share

BIR YORUM YAZIN

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir