blank

Kürt sorunu mu?

TEODORA DONİ  Kürt sorunu mu?

TEODORA DONİ 
Kürt sorunu mu?
 

Yeniden tırmanan terör karşısında insanlar nihayet biraz olsun düşünmeye başladılar. Daha önceleri her terör saldırısından sonra birileri artık ezberlediği aynı cümleleri tekrar etmekten öteye gitmiyordu. Bugünlerde Türkiye’nin birçok şehrinden farklı açıklamalar geliyor. Çok sayıda STK bir araya gelip sorunun çözümü için kafa patlatıyor. İlk çağrı yanlış hatırlamıyorsam Diyarbakır’dan geldi. Bu çağrıların birçoğunda toplumun bütün kesimlerine sesleniliyor ki bence doğrusu da bu.  Sivil toplum kuruluşlarının art arda bu konuda harekete geçmeleri sevindirici bir durum lakin bazı çağrıları anlamakta zorluk çekiyorum.

TOKAD (Toplumsal Dayanışma Kültür Eğitim ve Sosyal Araştırmalar Derneği), Özgür Eğitim-Sen, Tasfiye Dergisi ve Özgür Yazarlar Birliği’nin birlikte yaptıkları ortak çağrının başlığı aynen şöyle: “İslami çevrelere Kürt sorununda sorumluluk çağırısı”. İslami çevrelerden kasıt ne? Çoğumuz Türkiye için her zaman şöyle deriz: Nüfusunun yüzde doksan dokuzu Müslüman olan bir ülkede yaşıyoruz. Bu yüzde doksan dokuz oranı kesin bir veri midir bilmiyorum ama bunun genel bir kabul olduğu da açık, demek ki Müslüman bir toplumda yaşıyoruz. O zaman ayrıca İslami çevreler demek niye. Çevre yerine çevreler denilerek Müslümanlar, inancına bağlılık derecesine göre bir bakıma sınıflandırılmış mı oluyor.

İslami çevrelerden kasıt ne? Rejimle uyum içinde olan, kapitalist düzene hiçbir itirazı olmayan, başörtülü kızını yurtdışında okutan, eşi en lüks arabaları kullanan, başörtülü hanımları işyerinde istihdam etmeyen, ettiğinde de büyük bir lütuf gibi gösteren,  yardımları kermeslerde tıkınmaktan ibaret olan Müslümanlar mı İslami çevre. Yoksa Gazze’deki kardeşlerimiz için gösterdikleri duyarlılığı, ülkemizdeki bu soruna karşı göstermeyenler mi? Ya da “ben İslamcıyım ama ayrı Kürt devleti de olsun karşı değilim” diyenler mi?

 “Uzun yıllar boyunca katlanarak büyüyen Kürt sorununun, daha da yakıcı hale geldiği bir aşamadayız. Yaşanan gelişmeler herkesin en doğal haklarıyla, özgürce yaşama ihtimalini zayıflatırken; nefret tohumlarının her yere saçılmasına sebep oluyor. Acının ve öfkenin; aklı ve vicdanı körlediği bu iklimden hızla uzaklaşmak zorundayız. Bu sebeple, hakkı ve adaleti tavsiye edecek ve gereğini yerine getirecek somut adımlara, çabalara ihtiyaç duyuyoruz.

Hiçbir sorun kendiliğinden ortaya çıkmaz. Sorunun kaynağını açıkça ortaya koymamak bizi ancak çözümsüzlüğün dolambaçlı yollarına götürecektir. O yollarda neyi yitirdiğimizi geçmişe ve bugüne bakınca rahatlıkla görüyoruz… Kemalist politikaların ürettiği ve ulus devlet projesi ile halkın farklı kimlik ve inançlarını yok saymanın ortaya çıkardığı bu tablonun değişmesi için herkesi inisiyatif almaya çağırıyoruz.”

Bu cümlelerle başlayan çağrının iyi niyetle ve sorumluluk duygusuyla hazırlandığından eminim ama bu başlıkla bir sorunu çözelim derken başka sorunlara yol açılmaz inşallah.

 “Bu acil çağrıyı fiili organizasyonlar, kampanyalar, yazı ve bildirilerle ısrarlı bir şekilde gündemde tutup devam ettirmeyi Müslüman kanaat önderlerine, aydınlarımıza, yazarlarımıza, şairlerimize ve İslami çevrelere, sivil oluşumlara, dernek, vakıf ve sendikalara teklif ediyor, somut her adıma destek vereceğimizi beyan ediyoruz”, deniliyor. “İslami çevrelere” denilerek çağrının daha çok dikkat çekeceği ve aynı zamanda da İslami çevrelerin özellikle de “sadece kendine Müslüman olanların” dikkatinin çekileceği düşünülmüş olabilir. Ancak bu çağrı, bütün iyi niyetine rağmen  “ Kürt sorunu” diyerek farkında olmadan yaptığı “sınırlama” ve ötekileştirme”  ile de zaten karışık olan kafaları daha da karıştırmaz inşallah.

Başkalarından duyduğumuz kadarıyla hemen adını koymak yerine bize ezberletilenlerin tümünü unutarak sorunun aslında ne olduğunu ve kaynağını berrak bir zihinle yeniden düşünmeliyiz. Artık çok iyi görmeliyiz ki, ümmetin bütün yetimlerini çepçevre kuşatan bir zulüm var ve bütün ümmet ne yazık ki yetim şimdi.  Dinamitleri üretenler de, fitillerini ateşletenler de aynı. Akan kan ise tüm İslam milletinin kanı.

Artık çok iyi hatırlamalıyız ve bir daha unutmamalıyız ki, geçmişte bu topraklarda nice Kürt ve Türk İslam âlimi idam edildi. Sağcı- solcu diye gençlerimiz birbirine kırdırıldı. Mezhep kavgasıyla halk birbirine karşı kışkırtıldı. Şimdi de gençlerimiz Kürt-Türk diye birbirine kırdırılmakta. Alevi Çalıştayı’na katılan bir Alevi aydın-sanatçı “Meğer Sünnilerin sorunları bizim Alevilerden daha çokmuş” demişti. Evet, ne yazık ki ülkemizin sadece Kürt sorunu yok, Alevi sorunu var, Sünni sorunu var, Başörtüsü sorunu var, TMK Mağduru Çocuklar sorunu var, İşsizlik sorunu var, Eğitimde Fırsat Eşitsizliği sorunu var, Askeri Vesayet sorunu var, Hukuksuzluk sorunu var, Adaletsizlik sorunu var, var da var.

Onun için diyorum ki Türkiye’nin aslında tek bir temel sorunu var: Özgürlük sorunu ve bu sürecek, “devlet adaleti” yerine “Adalet Devleti” olmadıkça, Müslüman Türkiye’nin Müslümanları gerçekten Müslüman olamadıkça…

Evet, gerçekten Müslüman olmak, yani insan olmak, her türlü köleliğe, kötülüğe, çirkinliğe karşı özgürlükten, iyilikten, güzellikten yana olmaktır ki insani olandır Müslüman’a yakışan her zaman.  Çok iyi biliyoruz ki şimdi Filistinli kardeşlerimiz gibi Kürt kardeşlerimizin de atacağımız her insani adıma, her insani yardıma ihtiyacı var ve “hakkaniyetten, vicdandan yana” olmaktır bu ülkenin tüm “insan”larına yakışan…

5 Temmuz 2010 Pazartesi / Yeni Şafak

 

Share

BIR YORUM YAZIN

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir