blank

Demokrasi törpüsü ve “Eskimo Türküsü”

 blank

TEODORA DONİ
Demokrasi törpüsü ve “Eskimo Türküsü”
 
“Güleceğim tutuyor / Kızağımı kırdım çünkü / Kırıldı orta direkler / Güleceğim tutuyor bu yüzden / Burada, Talaviyak’da / Bir buz kümbetine çarptım devrildim diye güleceğim tutuyor/ Oysa gülünecek nesi var bunun?”.

Ah Muhsin Ünlü’nün Sel Yayıncılık’tan çıkan “Gidiyorum Bu” isimli şiir kitabının başında yer alan bu “Eskimo Türküsü” dizelerini her okuduğumda son zamanlardaki halimi, sık sık bazı olup bitenlere güleceğim tuttukça birilerinin bana “gülünecek nesi var bunun“ demesini hatırlıyorum.

Öteden beri birileri tarafından yandaş, satılmış ve daha sayamadığım birçok sıfatla itham edildiğimi biliyorum ancak geçen haftaki yazımdan dolayı bir şey daha öğrendim ki yeniden güleceğim tuttu. Eşimi AK Parti’ye danışman yapmak istiyormuşum da onun için AK Parti’yi kolluyor, demokrat kardeşlerimize saldırıyormuşum. Rica ediyorum siz gülmeyin çünkü ben hepinizin yerine yeterince güldüm. Aslında Eskimo Türküsü’nde dendiği gibi “gülünecek nesi var bunun” denilebilir, içlerindeki kini açık açık dile getirmişler. Bunu diyenler halktan birileri. Evet, sonuçta hepimiz halkız ama onlar bizden daha çok halk ve daha bir halkı temsil ediyor olmalılar ki böylesi ithamlarda bulunmaya cüret edebiliyorlar. Acaba Sayın Başbakan da bunları duyup da mı şöyle bir açıklama yaptı: “Entelektüel desteğe ihtiyacımız yok. Benim halkımın desteğine ihtiyacım var. Birinci derecede halkın dilidir bizim için önemli olan. Entelektüel kesimin değer yargısıyla bizim yargılarımız örtüşmüyor.”

Demek ki neymiş, entelektüel desteğe ihtiyaç yokmuş. Onun için ey bizden daha çok halk olan birileri “eşime” ve” şair dostlarıma” boşuna saldırmayın çünkü sadece güleceğim tutuyor. Gerçeği söylemek gerekirse Sayın Başbakanın “aydınlar“a kızması oldukça normal çünkü kazanılması gereken bir seçim söz konusu ve bu “aydınlar” hiç susmuyor, hep ortalığı karıştırıyorlar ve bunların söyledikleri kimsenin umurunda olmamalı şimdilik. Seçimden sonra yeni açılımlar yapılacak, yeni anayasa hazırlanacak inşallah ve dolayısıyla tekrar o “aydınlarla” da bir araya gelinecek nasılsa. Ya da büyük bir ironi var denilebilir bu açıklamada, kendisini entelektüel sananlara bir uyarı. Dediğim gibi Sayın Başbakanın bu açıklaması beni hiç şaşırtmadı. Asıl şaşırtıcı olan dış politikadaki dirayetiyle gurur duyduğumuz Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu’nun geçen hafta TV Net’te söyledikleri. İbrahim Karagül ve Hüsnü Mahalli’nin birlikte sunduğu, ilk kez Abdülkadir Selvi’nin de katıldığı “Büyük Oyun” programının konuğu olan Sayın Bakanın orada söylediklerinin Sayın Başbakanın düşünceleriyle örtüşmesi. Evet, Sayın Bakanın, Türkiye’nin dış politikasını halkın anladığını ama aydınlar için aynı düşüncede olmadığını söylemesi şaşırtıcıydı. Sayın Bakan aslında bir akademiysen ve ilk defa bir seçim kampanyası yürütüyor. İç siyasetin havasına bu kadar çabuk uyum sağlamasını ve geçmişiyle çelişen bir düşünceyi böyle dillendirmesini beklemiyordum.  Daha önce de söyledim bu ülke insanının narsisizme ihtiyacı yok. On yıllardır bu yapıldı gerçeklerin üstünü örtmek, bu ülke insanını avutmak için. Oysa artık sahte dostlar da sahte düşmanlar da icat etmeye gerek yok. Naçizane fikrim “En az okumuş insan bile …” diye başlayan cümleler kurmaya da gerek yok.

Sayın Bakan “Büyük Oyun” programından önce TRT’de “Açı” programına katılmıştı. İzleyememiştim ama Star gazetesi yazarlarından Sedat Laçiner’in “Ortadoğu’da Türk baharı” başlıklı yazısından öğrendim ki Sayın Bakan o programda, “Türkiye’de demokrasi kaosa yol açmadı, radikalizmi de beslemedi. Ayrıca İsrail gibi diğer ülkelere karşı zaaf oluşturmadığı gibi Filistin’in haklarının yüksek sesle dile getirilmesinde de Türkiye’de demokrasinin güçlenmesinin büyük etkisi oldu. Böylece Arap rejimlerinin bu tür gerekçelere dayanan meşruiyetleri Türk demokrasisi örneği ile yıkılmış oldu. Bu hem Arap Baharı’dır, hem de Türk Baharı’dır. Bizi örnek alıyorlar. Bundan korkmayalım. İlkeli ve sorumlu olalım yeter” demiş.

Ortadoğu’da Türkiye’den bir esinlenme var mı? Varsa hangi açıdan ve bu kimin yararına, hakikaten tartışılması gerekir diye düşünüyorum. Son zamanlarda takip edebildiğim kadarıyla Ortadoğu’da Türkiye’ye karşı sevginin yanında çok ciddi bir öfke de var. Sürekli “bizi örnek alıyorlar” söylemini dillendirmenin kime nasıl bir yararı olacak doğrusu merak ediyorum. Hem diyelim ki gerçekten öyle bir esinlenme söz konusu, peki demokrasi sadece “seçim” mi demek. Öyle ise bundan sonra ”eski demir perde ülkeleri” demesin kimse çünkü oralarda da seçim yapılıyordu. Hem önce, bizde gerçekten demokrasi var mı ve bu iyi bir şey mi, bu sihirli sözcükten ne anlıyoruz sorularına cevap bulmak gerekmez mi?

İbrahim Karagül ve Hüsnü Mahalli’nin adlarını zikretmişken “söylemesem çatlarım” demeyeceğim ama yazmadan da geçemeyeceğim. Acaba son zamanlarda bu iki isme hakaretler yağdırmak, bunu adeta düşmana saldırırcasına yapmak bizim mahallede moda mı? Tabii gerçekten bizim diyeceğimiz bir mahalle kaldı mı o da ayrı bir tartışma konusu. Elbette hiç kimse eleştirilemez değil ancak hiç kimse de hakaretin adını eleştiri koyamaz. Geçici bir öfke deyip geçmiştim ama bu iş deyim yerindeyse artık kabak tadı vermeye başladı ve bazıları öyle bir çekememezlik, kıskançlık girdabına düşmüşler ki büyütüp durdukları kin ve nefretleri kendilerini boğacak aslında.

Açıkça söylemeliyim ki genç kardeşlerimiz bana “dış politika yazarlarından kimleri takip etmeliyiz” diye sorduğunda hiç tereddüt etmeden ilk önerdiğim isimlerden biri İbrahim Karagül. Doğrudan bana iletilen şikâyetlere dayanarak söylüyorum ki bu genç kardeşlerimiz o yazarların İbrahim Karagül’e hakaretler yağdırmasını hiç hoş karşılamıyorlar, haberleri ola, benden söylemesi…

Bakalım bizi daha nelere tanık edecek ve bizden daha neler götürecek bu ülkedeki “demokrasi törpüsü” ve daha ne kadar söylenecek şu “Eskimo Türküsü”.
 
30 Mayıs 2011 Pazartesi / Yeni Şafak

 

Share

BIR YORUM YAZIN

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir