blank

Suriye’den sonra sıra hangi ülkede?

blank

TEODORA DONİ
Suriye’den sonra sıra hangi ülkede?
 
Ne değişti de Türkiye bir yıl öncesine kadar canciğer, kuzu sarması olduğu Suriye ile şimdi savaşmanın eşiğine geldi.

El ele yürümeleri, birbirlerine kardeşim demeleri, imzaladıkları anlaşmaları ile bize sınırların bile kalkabileceğini, iki ülkenin birleşebileceğini düşündürten liderler mi değişti?

Elbette hayır.

Suriye hak ve özgürlükler ülkesiydi de birdenbire sistem değişti ve diktatörü de zulmü de Suriye halkı şimdi mi görmeye başladı?

Elbette hayır.

Acı sonuçlarının etkisi belki daha yıllarca sürecek olan Libya devrimi(!) örneği bütün tazeliğiyle, canlılığıyla önümüzde olmasa bazı insanların savaş çığırtkanlığı yapmasını anlaşılır bulabilirdik. Hatta gerçeklerle örtüşmese bile,  özgürlük, adalet ve refah için hayal kurmak güzel diyebilirdik.

Yıllarca bu ülkenin insanına “sınırları Batılılar cetvelle çizdi, kardeşlerimizle aramızı onlar bozdu, kardeşi kardeşe onlar kırdırdı” denildi. O zaman bu savaş çığırtkanlığı niye. Bir gün öyle veya böyle bu isyanlar bitecek. İşte o günü şimdiden düşünmeye başlasak iyi olur. O gün tüm Ortadoğu halklarının, kardeş dediğimiz insanların sorularına karşı verebilecek gerçek cevaplarımız olacak mı? Sanmıyorum. Şimdi birileri diyebilir ki hele bu kardeşkanının akması dursun ondan sonra düşünürüz. İyi de kan akmasın diyenler niye savaş çığırtkanlığı yapsın ki.

Bu ülkenin sağduyulu insanları her zaman bu toprakların Ortadoğu ile tekrar bütünleşmesini hayal etti. Hiç bir zaman parçalanmışlığı, bölünmüşlüğü kabullenmedi. Mantık ve vicdan sahibi olanlar gerçek manada kardeşçe kurulacak bir birliğin hayalinden hiç vazgeçmedi.

Meşhur tezkere olayından, Amerika askerlerinin Irak’a girmek için Türkiye’den geçmesine izin veren tezkerenin TBMM’de reddedilmesinden sonra Ortadoğu halklarının da Türkiye’ye karşı sevgi ve güveni yeniden artmaya başladı.

TBMM’nin o gün iktidara rağmen tezkereyi reddetmesi Irak'ta yüz binlerce insanın ölümüne engel olamamışsa da Türkiye’yi Ortadoğu halkları nezdinde “Amerika’ya kafa tutan ülke” konumuna yükseltmiştir. Keşke o tezkerenin TBMM’den nasıl ve ne şekilde geçmediği halka ve yöneticilere sürekli hatırlatılsaydı ve hiç bir zaman unutturulmasaydı. O zaman böyle olmazdı belki de.  Türkiye; Suriye ile savaşın eşiğine gelmezdi,  Suriye Ulusal Konseyi’ni tanımaz, en üst düzeyde muhatap almazdı.

Bizler devleti yönetenler kadar çok derin bilgilere sahip olmasak da, kapalı kapılar arkasında konuşulanları, yapılan anlaşmaları, uygulanan senaryoları bilmesek de Suriye'deki direnişin onların özgürlüğü için tırmandırılmadığı, tam aksine çok başka hesaplar için olduğu yeterince ortada değil mi?

Suriye’deki muhalefeti bırakın tanımayı dolaylı ve gizlice de olsa en ufak bir destek vermeyi, akan kanın durmasını gerçekten isteyen hiç kimse aklından bile geçiremez. Zira gelinen noktada muhalefeti desteklemek Suriye’de iç savaşa ve uluslararası işgalci güçlere davetiye çıkartmaktan başka neye yarar ki. Hem şu an muhalefet Türkiye'nin desteğinden memnun olsa da gücü eline geçirdiğinde daima şüphe duymayacak mı Türkiye’nin dostluğundan. Eski yönetimlerle de, diktatörlerle de iş birliği yapmışlardı, demeyecek mi muhalefet, onlara da kardeşimiz demişlerdi ama çıkarlar söz konusu olduğunda kardeşlik de dostluk da yerle bir oldu, demeyecek mi?

Geçtiğimiz Cuma günü Mısır'daki gösterilerde olanlar için ne demeli? Yüzlerce yaralı var. Dile kolay, yüzlerce yaralı. Mübarek'in devrilmesinden önce günlerce süren gösterilerde, protestolarda bile bu kadar insan yaralanmamıştı. Hani, Mısır’da devrimin küçük sancıları yaşanıyordu.  Hani Mısır halkı panellerle, toplantılarla konuşarak, tartışarak anlaşacak, özgürlüğe doğru böyle yol alacaktı.

Mübarek’in devrilmesi ve yetkilerin Mısır ordusuna devredilmesinden sonra Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu'nun  "Yetki Süleyman'a ya da mevcut siyasi aktörlerden birine devredilmiş olsaydı, Mübarek'in etkisi devam edecek diye düşünürlerdi" dediğini hatırlayalım. Ben o zaman bu cümleyi, Mübarek gitti ama etkisi devam edecek, diye anlamıştım ki hala da öyle düşünüyorum.

Benzer bir durum Suriye için de geçerli bence. Esad gidecek ama zulüm artarak devam edecek gibi. Hatta Suriye bölünüp orada iki uydu devlet oluşturulursa hiç şaşırmayın.

Elbette Esad gitmesin, Türkiye zulme karşı ses çıkarmasın, diyen yok. Ancak daha çok kardeşkanının akmasından, zulmün artmasından başka bir sonuç doğurmayacak olan bir savaşa da Türkiye’yi sokmaya kimsenin hakkı yok.

Ben kendi payıma "Minder Mücahitleri”nin bana doğru parmak sallamalarına, dişlerini gıcırdatmalarına aldırmadan doğru bildiklerimi yazmaya, bu savaş çığırtkanlığına karşı durmaya devam edeceğim.

Hem küresel emperyalizmin Suriye’yi halletmesinden sonra sıranın Türkiye’ye gelebileceğini söyleyenleri de ki onlardan biri de benim, artık ciddiye almanın zamanı gelmedi mi?

21 Kasım 2011 Pazartesi / Yeni Şafak
Share

BIR YORUM YAZIN

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir