blank

Umut boşa çıkmaz, yardım boşa gitmez inşallah

TEODORA DONİ Umut boşa çıkmaz yardım boşa gitmez inşallah

TEODORA DONİ
Umut boşa çıkmaz, yardım boşa gitmez inşallah
 
Açların, yoksulların, gariplerin halinden anlayabileceğimiz bir iklime bizi çağıran kutlu oruç günlerinin, Ramazan ayının başlamasına sayılı günler kalmışken gazetemiz Yeni Şafak yazarlarından ve TVNET Genel Yayın Yönetmeni İbrahim Karagül’ün “TVNET, Anadolu'dan Afrika'ya 'seferberlik çağrısı' yapıyor!” başlıklı yazısını yeniden okudum. Yazısında, Somali'de "açlık salgını" ilan etmeye hazırlanan Birleşmiş Milletler’in hazırladığı rapora göre Afrika Boynuzu diye bilinen bölgedeki ülkelerde iki milyon çocuğun eğer yardım edilmezse, kısa süre içinde hayatını kaybedeceğini hatırlatan İbrahim Karagül “Biz, TVNET olarak, bu Ramazan'da "açlık bölgesi"ne seferberlik ilan ediyoruz. Desteklerinizi, imkânlarınızı, bölgeye gönderilen yardımlara katmanız çağrısı yapıyoruz. Yer yer şova dönüştürülen Ramazan etkinliklerinin ve imkânlarının bir kısmının, bu bölgelere yönlendirilmesini öneriyoruz. İftar sofralarımızı zengin sofralarına dönüştürmek yerine, gerçekten imkânlarınızın bir kısmını, her ne kadar olursa, yardım organizasyonları üzerinden bu ülkelere, insanlara aktarmanızı talep ediyoruz.  TVNET olarak, Somali'den, Kenya'daki mülteci kamplarından, açlık ve ölümle yüzleşen insanların yanından, iftar sofralarından yayın yapabilmek için yoğun bir çaba içine girdik. Hepimiz üzerimize düşeni yapmalıyız. Bize düşen, oradaki trajediyi aktarmak ve bunu gerçekleştirmeye çalışıyoruz. Her bireyin, organizasyonun yapabilecekleri elbette var ve bunu yapmakla yükümlü." diyor.
 
Sayın Karagül'ün çağrısına büyük ölçüde bütün kalbimle katılıyorum. Elbette "hepimiz üzerimize düşeni yapmalıyız” ancak oradaki trajediyi bütün ayrıntılarıyla seyirlik bir film gibi aktarmak modern çağın dijital ritüellerine uygun olsa da Müslümanlar için ne kadar doğru olur. Hem ayrıca dünyanın herhangi bir yerinde yaşanan bir trajediyi insanların anlayabilmesi ve insanlık görevini yerine getirebilmesi  için Angelina Jolie gibi “artist”lerin “gösteri” gezileri de şart değil diye düşünüyorum.
 
Bu felaketleri yazanların da bunun için mutlaka oralara gitmesi gerekmiyor. Oralarda yaşananları anlayıp yazmak için, kendi adıma söylüyorum, güvenilir haber ajanslarının haberleri, yardım kuruluşlarının yayınladıkları veya bizlere gönderdikleri raporlar yeterli diye düşünüyorum. Sözüm habercilere değil tabii ki sadece felaketler üzerinden gezip gösteri ve kariyer yapanlara.  Unutmayalım ki o gezilerin masrafları  çoğu zaman hepimizin ödediği vergilerden veya hayırsever insanların yaptığı bağışlardan karşılanıyor.
 
Somali'de yaşanan açlığın asıl nedeni bence kuraklıktan çok beyaz ve modern insanın ihtiyacından fazlasını tüketmesi, nimeti saygısızca israf etmesidir. Eğlenceye dönüştürülen Ramazan etkinlikleri ve bunun için heba edilen imkânların da artık sorgulanması gerekiyor. Bütün bunları özellikle yardım kuruluşlarındaki görevliler hiç unutmamalı, hizmet alanlarında uzmanlık derecesinde tam bilgi sahibi olmalı ve bu iletişim çağında herkes gibi az biraz da olsa gazeteci olmalı diye düşünüyorum. Böylece geçmişte yapılan yardım kampanyalarında yaşanan iletişim eksikliği de bir daha yaşanmaz olur inşallah. Elbette yardımseverlerin yaptıkları yardımların akıbetini takip etmeleri de en az bunun kadar önemli. Hiç bir yardım boşa gitmez inşallah.
 
Eğer yardım edilmezse iki milyon çocuğun açlıktan hayatını kaybedeceği bu büyük trajedinin yanında bir de yanı başımızda yaşanan bir trajediden, Tunceli’de sürdürdüğü açlık greviyle kardeşi Ali Yıldız’ın cenazesini almak için hayatını ortaya koyan Hüsnü Yıldız’dan söz etmek istiyorum.  Birkaç gün önce bana gönderdiği e-mail de “Merhaba. Ben Hüsnü Yıldız, Ali Yıldız’ın abisi. Kardeşim 14 yıldır kayıptı ve 5 ay önce Çemişgezek’teki toplu mezarda bulundu. Yeri belli ve tüm bilgiler savcılıkta mevcut. Beş aydır tüm başvurularımıza rağmen cenazemizi alamadık. Bu doğrultuda Tunceli meydanında 23 gündür kurduğumuz çadırımızda süresiz açlık grevi yapıyorum. 75 yaşındaki annem Sakine Yıldız da benimle birlikte çadırda kalıyoruz. Bir mezar herkesin hakkıdır. Bu konuda duyarlı olmanızı bekliyorum.” diyordu Hüsnü Yıldız. Sanırım bu e-maili ulaştırabileceği herkese tek tek göndermişti. Siz bu yazıyı okurken Sayın Yıldız açlık grevinin yanılmıyorsam 45. gününde olacak ki bu da bana gelen e-mailin yaklaşık yirmi gün kadar önce yazıldığı anlamına geliyor.
 
Aslında aynı konuda çok daha kapsamlı, içlerinde avukatların da olduğu farklı kişilerden birçok e-mail geldi. Buna rağmen zihnimde netleşmemiş bazı noktalar olduğu için Sayın Yıldız'ı telefonla arama ihtiyacı hissettim ve aradım.  Bu dönemde böyle bir konuyu yazarak gündeme getirmek,  kimilerince aptallık kimilerince akılı tutulması gibi algılanabilir. Ufukta görünen bütün tepkilere rağmen birçok sebepten dolayı yazmam gerektiğini düşündüm ve işte yazıyorum. Hemen belirtmeliyim ki kısa bir süre önce gerçekleşen, hepimizi derinden üzen ve hala Türkiye’nin gündeminde olan Silvan katliamından çok önce başlatılmış bir açlık grevinden söz ediyoruz ve yıllar önce olan bir ölümle ilgili bu.  Hüsnü yıldız’ın tek isteği, bir ağabey olarak kardeşine karşı son görevini yerine getirmek böylece belki de annesinin de isteğini yerine getirmiş olacak. Ali Yıldız’ın mezarı belli olsun ki gidip başında dua edebilsinler. Sayın Yıldız'ın kararlılıkla sürdürdüğü açlık greviyle yaşlı annesinin gözü önünde gün gün, saat saat  an be an eriyişi ve bu durum karşısındaki annenin çaresizliği çok acı bir durum. Şimdiye kadar bütün başvurularının sonuçsuz kalmasına rağmen Sayın Yıldız hala umut dolu ve hayatı çok sevdiğini söylüyor. Öyle ki telefonda bana Tunceli'nin güzelliğinden, Munzur Festivali’nden, oraları şimdiye kadar görmemişsem mutlaka gidip görmem gerektiğinden söz edecek kadar…
 
Umuyorum ki bu umut boşa çıkmaz inşallah. Umuyorum ki her türlü mağduriyetin her zamankinden daha çok istismar edildiği şu günlerde bu açlık grevi de bazı çevrelerce başka taraflara çekilip başka amaçlara malzeme yapılmadan öncelikle Sayın Başbakan ve diğer yetkililer Hüsnü Yıldız’ın sesini duyar ve geç olmadan gereği yapılır inşallah.
 
25 Temmuz 2011 Pazartesi / Yeni Şafak

Umut boşa çıkmaz

Share

BIR YORUM YAZIN

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir